Çevre Kirliliği ve Çevre Zararında Şirket Yönetim Kurulunun, Müdürlerin ve Şirket Yetkililerinin Cezai Sorumluluğu

Çevre suçu çevresel değerlerin ortadan kaldırılması ve/veya bu değerlere zarar verilmesine yönelik suçlar olarak tanımlanabilir.1 Genel olarak zirai, endüstriyel ve ticari faaliyetlerde bulunan şirket, firma ve işletmeler tarafından, bu faaliyetleri sırasında işlenen suçların büyük çoğunluğunu çevre suçları oluşturmaktadır. Bir şirket, çevreye zarar vermemek için alması gereken önlemleri almayarak maliyetini azaltmak isteyebileceği gibi şirket içerisindeki gerçek kişi çalışanın da terfi etme isteği ve işten çıkarılma korkusu o gerçek kişiyi şirket adına suç işlemeye yöneltebilmektedir. Şirket bünyesinde çevreye karşı işlenen suçlar sosyoekonomik bakımdan muteber ve yüksek statüdeki kişilerce maddi manevi menfaatlerini korumak, mali güçlerini artırmak için toplumsal güvene tecavüz ederek toplumsal sağlığı tehlikeye atmaktadır. Şirket bünyesinde işlenen çevre suçu, şirket menfaatlerini gözeterek hareket eden failin uğraş alanı ile yakın ilişki içerisindedir. Toplum, şirketlerin faaliyetlerine başlamadan önce veya faaliyetleri sırasında devletten izin aldığını bilmekte ve suç teşkil edecek eylemlerde bulunmayacağına güvenmektedir. Çevreye karşı işlenen suçlar ciddi ölçüde maliyet azaltabileceğinden, ekonomik düşüncelerle hareket eden fail toplumun güvenini suiistimal ederek çevreye karşı işlediği suçu gizlemek amacıyla rüşvet, resmi veya özel belgede sahtecilik gibi suçları da beraberinde işlemektedir.

Çevrenin kirlenmesinden doğan cezai sorumluluğun muhatabı çevreyi kirletendir. Çevre Kanunu’nun 2. maddesinde kirleten “Faaliyetleri sırasında veya sonrasında doğrudan veya dolaylı olarak çevre kirliliğine, ekolojik dengenin ve çevrenin bozulmasına neden olan gerçek ve tüzel kişiler” şeklinde tanımlanmıştır. Bu bağlamda gerçek kişiler; şirketin yönetici kimlikli kişileri, tesisi veya işletmeyi işleten olarak ortaya çıkacak, çevre kirliliği ve çevre zararından sorumlu olacaklardır. İlaveten, Türk Ceza Kanunu’nda tüzel kişiler hakkında cezai sorumluluk düzenlenmediğinden özel hukuk tüzel kişisi olan şirketler hakkında da TCK m. 60 gereği güvenlik tedbirleri; iznin iptali ve müsadere tedbiri uygulanabilecektir. Örneklendirmek gerekirse fabrikalardan çıkan duman hava kirliliğine yol açmakta, ya da işletmenin atık suyunu arıtmaksızın alıcı ortama tahliye ederek çevre kirliliğine yol açmakta ve bu faaliyeti gerçekleştiren gerçek kişiler fail olmaktadırlar. Görülmektedir ki çevrede meydana getirdiği kirlilik nedeniyle cezai sorumluluk sadece tüzel kişi nam ve hesabına karar veren hareket eden kişilere ait olup eğer TCK m 60 ve m 181/5 koşulları oluşmuşsa tüzel kişilik hakkında iznin iptali ve müsadere tedbiri uygulanacaktır. Çevrenin kirletilmesi suçu tüzel kişi yararına işlenmekte ise tüzel kişiye 8.047.986 TL ‘ye kadar idari para cezası uygulanabilecektir. 2(2021 yılı için güncel tutar) Çevrenin kasten kirletilmesi suçunda

1 (Afak Kaypak, “Çevresel Güvenlik ve Sınıraşan Çevre Suçları”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S 38, 2013 s. 17.)
2 2872 Sayılı Çevre Kanunu Uyarınca Verilecek İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (2021/1) 24 Aralık 2020 Tarihli Resmi Gazete

faillerin büyük çoğunluğu, genellikle mesleki faaliyeti sırasında çevreye zarar veren kişilerden oluşmaktadır. Bu durumda ceza hukukunda tüzel kişilerin suçun faili olamaması sebebiyle hem tüzel kişi adına hareket eden ve suçu bizzat işleyen faile hem de tüzel kişiliğe yönelik yaptırımlar uygulanacaktır.3 Tüm bu açıklamalardan hareketle tüzel kişiliğe sahip bir işletmeden kaynaklanan çevre suçunun faili o işletme adına iş yapan (yönetici, müdür, vb.) suçun faili olacaktır. Bu bakımdan yönetici kavramının da üzerinde durulmasında yarar vardır. Yönetici; ticaret şirketleri adına karar alan, alınan kararları icra eden ve/veya imza yetkisi bulunan yönetim kurulu üyeleri, genel müdür, genel müdür yardımcıları, müdürler, direktör veya genel koordinatör gibi sıfatlar taşıyan kişileri ifade eder. Kişinin yönetici olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve buna bağlı olarak cezai sorumluluğunun kabul edilip edilemeyeceği bu kişinin unvanından ziyade şirketi idare ve temsildeki yerine bağlıdır. Örneğin Yargıtay bir kararında ‘‘emanet müdürü’’ unvanına sahip bir kişinin, şirketi idare ve temsildeki yetkilerini dikkate alarak yönetici olduğuna hükmederken, bir başka kararında ‘‘ticaret müdürü’’ unvanına sahip çalışanın yönetici olarak kabul edilemeyeceğine karar vermiştir. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi uyarınca savcılar ve mahkemeler, suçun failini belirlemek için şirket yapısı içinde yönetim kurulu üyeleri arasındaki sorumluluk paylaşımını her somut olay açısından ayrı ayrı dikkate almaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, tüzel kişilerin bizzat suç işlemeleri söz konusu olmasa da tüzel kişiler adına hareket eden organ ve temsilciler gerçek kişi olarak suçun failidirler.

Küçük işletmeler bakımından cezai sorumluluğun kimin üzerinde olacağı büyük ölçekli firmalara nazaran daha kolay tespit edilebilmektedir. Şöyle ki; yönetimi ve mülkiyeti kendisinde olan bir limited şirket müdürü çevrenin kirletilmesi suçundan sorumlu olacakken görev dağılımı yapılmış, çalışan sayısı fazla olan anonim şirketlerde sorumluluk yönetim kurulu başkan ve üyeleri üzerinde olacaktır.4

Faili belirleyebilmek için somut olayda şirket içerisinde çalışan kişilerin faaliyeti ve görevleri göz önünde bulundurularak çevreyi kirletici hareketin kim tarafından yapıldığı, talimatın kimin tarafından verildiği vb. gibi hususların ilgili mevzuat dikkate alınarak araştırılması gereklidir. Aksi halde şirketin tüm çalışanlarının sırf o şirkette çalışmalarından dolayı çevreyi kirletme suçundan sorumlu tutulması sübjektif sorumluluk ilkesine aykırıdır.5 Uygulamada Yargıtay şirket çalışanlarını, ortakları, işçileri kural olarak fail kabul etmemekle birlikte şirket çalışanlarının işbölümü ve çalışma durumlarına göre karar vermektedir.

Kasten işlenen suçlar bakımından; suçu işleyen, suça iştirak eden veya suçun işlenmesine göz yuman yönetici, çalışan ve/veya temsilcilerin şahsi sorumluluğu söz konusu olacaktır. Rüşvet, çevrenin kasten kirletilmesi, vergi kaçakçılığı ve kaçakçılık, kasıtlı olarak işlenen suçlara örnek

3 “…Sanık hakkında, acenteliğini yaptığı gemiden denize sintine (gemi yağı atığı) boşalt-mak suretiyle çevrenin kasten kirletilmesi suçundan dava açılması karşısında gemideki yağ atığını dökme yetkisinin kimde olduğu, sanığın bu konuda emir ve talimat verme yetkisi ile bir talimatı bulunup bulunmadığı araştırılmadan” (Y4CD, E. 2012/2795, K. 2013/17340, T. 04.06.2013) (Aktaran: Taneri, s. 17).

4 Otacı, s. 308; “Yargıtay bir kararında bu hususu açıkça şöyle belirtmiştir: Sanığın, sorumlu müdür atamasının, işletmeciliğini yaptığı otelin faaliyetleri sonucu ortaya çıkan çevre kirliliğini önleme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı değerlendirilmeden, Hüküm kurulması, usul ve kanuna aykırıdır” (Y4CD, E. 2012/4713, K. 2014/34050, T. 24.11.2014, Sinerji İçtihat Programı).

5 “…Bu itibarla öncelikle suç tarihinde işletmenin sorumlu müdürünün kim olduğu tespit edilip, gerekirse şirket ortakları ve organize sanayi bölgesi yöneticisi dinlenerek, arıtma işleminden kimin sorumlu olduğu, iddia edilen çevre kirliliğine kimin sebebiyet verdiği araştırılıp hakkında suç duyurusunda bulunulması, kanıtların birlikte değerlendirilmesi açısından da açılması halinde davaların birleştirilmesi gerekir. Açıklanan gerekçelerle eksik incelemeyle kurulan hüküm hukuka uygun görülmemiştir” (Y4CD, E. 2013/35223, K. 2014/34646, T. 01.12.2014, https://www.karartek.com.tr).

olarak verilebilir. Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri veya yöneticiler herhangi bir suç kasıtlarının olmadığını veya suç kapsamında gerçekleştirilen fiilin başka bir yönetim kurulu üyesi veya yönetici tarafından verilen talimat doğrultusunda gerçekleştirildiğini ispat ederek cezai sorumluluktan kurtulma imkânına sahiptir.

Şirket içerisindeki temsil ve ilzam yetkilerinin açık ve net şekilde düzenlenmesi ve hangi yöneticilerin hangi işlemlerden sorumlu olduğunun belirlenmesi, cezai sorumluluk gerektirecek olası bir eylemin önüne geçilmesi ve böyle bir eylemin meydana gelmesi halinde hangi yöneticinin sorumlu olduğunun belirlenmesi açısından son derece önemlidir.

‘‘Topluma Karşı Suçlar’’ başlığı altında düzenlenen bu suçun mağduru toplumu oluşturan herkes olarak kabul edilebilir. Bu suçta korunan hukuksal değer kişilerin sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının korunmuş olduğudur. Yargıtay, kararlarında Çevre ve Orman Müdürlüklerini Ceza Muhakemesi Kanunu 260. maddesine göre suçtan “zarar gören” olarak görmekte ve davaya katılma hakkı bulunduğunu belirtmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top